Ailemin kutu kutu hayatları var bu blogda. Keyif aldığımız yemek, gezi, kitap, annelik... hakkında herşeyden biraz.

24 Temmuz 2012 Salı

İstanbul'u ve toplu taşımayı keşfetmek üzerine

Tam yaz geldi, trafik hafifledi, yaşasın! derken 2 yılda bir yaz yol bakım çalışmaları sırasında hevesimiz kursağımızda kalıyor. Bu sene de Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ndeki çalışma yanısıra şehrin sağında solunda devam eden çalışmalar İstanbul'da kalanları yormaya devam ediyor. Haftasonu Sapanca'ya giderken bir çalışma, yönlendirildiğiniz yoldaki başka bir çalışma inanılır gibi değil.
Sabah işe gitmek iyi de akşam eve dönebilecek miyim, bu sefer hangi şeridi kapatacaklar, kaza olacak mı soruları yanında gişeler sonrası oluşan 15 şeridin 2 şeride düşerken yaşattığı stres yerine son haftalarda çoğu İstanbullu gibi ben de deniz yoluyla ulaşıma döndüm.

Ne zaman Beşiktaş'a veya Nişantaşı'na gidecek olsam deniz yoluyla geçmeyi tercih etmişimdir. Uçuşan martılar, yüzüne çarpan deniz kokusu, enfes bir manzara yakalamak için bahanemdir Küçüksu-Beşiktaş motoru. Bu aralar ise her gün deniz yolunu kullanıyorum karşıya geçiyorsam. Etiler'e gideceğim zaman Bebek motoru, ofise geleceğim zaman İstinye motoru emrimize amade. Dönüşte Can'ın ablasını geç bırakmamak için işten erken çıkıp erken bir motora yetişmem gerekiyor. Ama geç saatlerde dönmek isteyenler için Emirgan'dan 19:30 motoru veya gece 11.30-12'ye kadar Kanlıca-Emirgan arasında sürekli hareket eden heyecanlı takalar bir çözüm.

İskeleye giderken araba, sonra motor, sonra dolmuş derken ofise gelmem 1 saati alıyor.Yine de dönüş bilinmezliği yerine 20 dakikalık keyifli bir deniz yolculuğu, iskelede sabah kahvaltısı atıştırmak, boş boş yalılara bakmak, dönüşte de İstinye İskelesi'nde lokma yemek tercihim.

İskele'de ne zamandır karşılaşmadığım tanıdık simalar, nereden tanıyorum diye kafa yorup son dakika bir müşterim veya bir şirketin Genel Müdürü olduğunu hatırladığım yüzler görüyorum. Konuşmalara kulak kabartınca konu ortak. Herkes trafikten ve nasıl trafikten kaçıp deniz yolunu seçtiklerini anlatıyor.

Ben öyle İstanbul'un her halini sevenlerden değilim. İstanbul'da en çok neyi seversiniz diye sorsalar, benim için küçük beyaz bir iskele görüntüsü ve vapurun yeri çok ayrıdır. Çocukken babaannemlerin balkonunda otururken çığlıklar atarak üzerimizden geçen martıları, karşıdan geçen vapur görüntüsünü, Kabataş'tan Adalar'a gidişi, Beşiktaş İskelesi'ni hatırlıyorum.

Boğaz'ı kullanarak işe gidebilmek İstanbul'da yaşadığımı ve yaz aylarının ne kadar keyifli olduğunu hatırlatıyor. Henüz yol boyunca kafamı kitaba gömecek kadar yerel olamadım. Yolda tek okuyabildiğim şey şehirhatları yaz tarifesi kitapçığı. Hala üzerimdeki turist havasını atamadığım için Boğaz manzarasına uzun uzun bakıyorum, neredeyse 2 günde bir küçük yunusları zıplarken gördüğümde heyecanla birilerine göstermek istiyorum. İskele'den itibaren herkesi gözlemlemekten kendimi alamıyorum. Sonra bir gün izin alsam da Canla Bebek parkına motorla gitsek diye hayal kuruyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder