Ailemin kutu kutu hayatları var bu blogda. Keyif aldığımız yemek, gezi, kitap, annelik... hakkında herşeyden biraz.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Yazıcam

Bir çalışan, eve gelince Can'ın kovalamaca oynayan annesi, haftasonu gezgini, apartman yöneticisi, Can uyuduktan sonra- son zamanlarda- gözünü kırpmadan alışveriş yapan "online shopper", Can'ın gittikçe artmaya başlayan oyuncaklarının saklayıcısı, pilates canavarı:).... ve blog yazmaya  vakit  ayıramadım. Ama bu arada Can'ın doğumgünü ve taptaze 2 yaş hallerini not almak için sabırsızlanıyorum.

Yenilikler arasında Cancini'nin "bıyaaak!" (bırak) diye başlayan asilikleri, "oynu oynuu..." diyerek oyun isteyen halleri, yarım pedal bisiklete binmesi, yeni cümleler kurmaya başlaması da var. Hemen not alıyorum...

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Çocukluğumdan dolu dolu bir kitap

Canla kitap okumayı çok seviyorum. Kitap zamanı diyince Can'ın pıtır pıtır kütüphaneye koşup bir kitap kapmasını en az okumak kadar çok seviyorum.

Akşam uyku öncesi odasına gitmeden önce yanıma oturup ben hikayeler anlatırken uzun uzun birlikte resimlere bakıyoruz ve sorularıma cevap veriyor. Bol resimli kitaplardan son dönemlerde hikayeli kitaplara geçtik. Ne de olsa artık kocaman 2 yaşında bir çocuk. Eskiden sabırla anlatılanları dinleyemezken şimdi kitap bitene kadar ilgiyle dinliyor ve kimi zaman araya girerek hikayeyi bildiğini gösteriyor. Hande'nin hediyesi Paddington'u  2 haftadır nerdeyse her gün, bazen günde 2 kez okumamıza rağmen hala ilgiyle dinliyor. Kitabın bir bölümünü doğaçlama okurken bir es veriyorum: "Ayılar en çok marmeladı veeeee..." Can'dan bağırararak bir cevap kopuyor:" baliiii" ...severler.  Her akşam bunu duymak için kitabın aynı yerinde durup Can'ın cevabını bekliyoruz.

Ama Can için seçtiğim benim çocukluğumdan bir kitap. Bizimkilerin Amerika'da kaldıkları dönemde aldıkları 1971 basımı Joe Kaufman'ın What makes it go/work/fly/float, benim defalarca sayfalarında kaybolduğum, önce resimlerine ilgiyle baktığım, sonra ingilizce öğrendikçe yazılanları da okumaya çalıştığım evin bodrumunda uzun zaman geçirmeme neden olan bir kitaptı. 1970lerin renklerinde, kıyafetlerinde, o dönemin teknolojisinde arabadan, saç kurutma makinesine, makinelerin nasıl çalıştığıyla ilgili bilgi  veren bu kitap benim yaşımı da aşmış nostaljik bir kitap. Can'ın hoşuna gideceğini düşünerek annemlerden bir Ankara dönüşü bu kitabı getirmelerini istedim. Artık o resimlerdeki gramofonlardan, kaset çalarlardan eser yok. Can büyüdüğünde bu kitabı şimdi bulduğundan daha da ilginç bulabilir!

Kitabın yıpranmış, sarı cildini kenarından yakalayıp oku diye önüme koyuyor. Bir yandan kitabın güzel resimleri arasında kaybolurken, bir yandan da uçağa binerken neler yapması /yapmaması gerektiğini (en son tatilimizde çok işimize yaradı anlatmış olmak),  yazın gemide neler göreceğini anlatmak için fırsat oldu.

Son 1-2 aydır Canla bu kitap karşısında uzun vakit geçiriyoruz. Hangi erkek çocuk sevmez ki her şeyiyle çizilmiş dev bir cruise gemisi, uçak, denizaltı, trenler, helikopterler, fırın, vantilatör, tamir aletlerini... Detaylı, güzel çizimleriyle hala benim ilgimi çeken bu Joe Kaufman kitabı, ilk gördüğünden beri Can'ın da favorileri arasında.

Bu ve benzeri Joe Kaufman kitapları ile eski yayımlar Amazon'dan bulunabiliyor.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Biz gezerken- Milano-Como

Biz Kaan'ın eğitimini bahane edip birkaç gün Milano'da gezerken, Can 2. yaşını doldurdu. Bizim uzakta olduğumuz 3 günün sonunda sanki daha düzgün konuşuyor, daha net ifade ediyor kendini. Bizse onu çok ama çok özledik. Tatil boyunca her aklımıza geldiğinde onun taklidini yapıp gülümsedik. Sabah uyanınca 6.30 civarı sesimin kısılmış olmasına aldırmayıp Can'a  uzun uzun Paddington'ı okudum. Gerçi gönlünü almaya yetmedi galiba. Haklı, kaç gündür nerelerdesiniz diye sormak istedi belki de. Ama bu akşamı iple çekiyorum.

Milano gezimizden aklımda kalanlar; beyazlığı ve görkemli görüntüsüyle dışını içaçıcı, içini ise bir o kadar kasvetli bulduğum katedral, Brera'daki küçük lokantalar, butikler ve cupcakeler, La Scala opera binasındaki localar, la Briscola'daki akşam yemeğimiz, maskarpone peynirli sıcak çilekler, tiramisular, Como-Bellagio manzaraları... Bir de pasaportsuz Como yoluna çıktığımız için, İsviçre'deki Foxtown outletine giderken ve geri dönerken sınırda yaşadığımız kalp çarpıntısı!

Como-Bellagio arasını hızlı tekneyle gittiğimiz halde (45 dakika) ancak güzel uzun bir yemek ve kısa bir yürüyüşe vaktimiz kaldığı için herkesin aklı Bellagio'da kaldı.

Hava hem Milano'dan, hem de Como'dan keyif almamız için arada bulutlar kapansa da sıcak ve güneşliydi. Son gün hava sıcaklığının düşmesine de hazırlıklı olduğumuz için sorun olmadı.

Tatil sonrası tatlı bir yorgunluk var üzerimizde, bi de Can'a özlem.

3 Mayıs 2012 Perşembe

Londra

Londra anısı- Hande'nin hediyesi, Can'ın yeni
gözde kitabı bana da çocukluğumu hatırlatıyor
Can Beyle bir tatil daha bitti. Ev sahiplerimiz Hande, Anto ve CanLu sağolsunlar, çok güzel bir tatil geçirdik.

Anladık ki otel odasında kahvaltı, uyutma, banyo bizim için hiç de kolay olmayacakmış. Yanımıza çok az eşya almakla beraber yedek eşofmanlar, bodyler, oyuncaklar ve ipad yolculukta çok işimize yaradı. Günlük gezintiler sırasında ise yanımıza aldığımız atıştırmalıklar; pestil, süt, meyve, kraker vs bir restoran bulana kadar veya eve gidene kadar kurtarıcımız oldu.

2 yaşına kadar uçakta kucakta gidebilmekle birlikte, bu yaşta bir çocuğun- en azından Can'ın- 4 saat uçakta yolculuk yapması pek de mümkün değil. Son kucakta yolculuğu şerefine Can'a bilet almamıştık. Neyse ki uçuşlarımızda yanımızdaki bir koltuk boş bırakılmıştı. Böylece Can yolculuğun bir kısmında yanımızda oturdu, bir kısmında uzanıp uyudu. Çok sıkıldığında babasıyla uçakta dolaştı. Bir de yaşasın ipad! Yüklediğimiz yeni birkaç oyun, kriz anında kurtarıcımız oldu. Hani bir traktörün gelmesi kaç kez izlenebilir diyenlere cevabım, yarım saat kadar hiç durmadan izlenebiliyor. Sadece iniş ve kalkışlarda kemerini bağlamak için uzun süreli kucağımıza aldık. Giderken gece yolculuğu yaptığımız için biner binmez mışıl mışıl uyudu ama aydınlık nedeniyle ve rahat dönemediği için inişe doğru uyandı ve havaalanında 1,5 saat süren pasaport sırasında beklerken artık gündüzü yaşıyordu. Bu uyanık kalma seansı saat farkını atlatmasını sağladı ve arabaya binince de sabaha kadar uyudu. Böylece ilk günden itibaren tüm tatil boyunca evdeymişcesine 8:30'da yatağında uyuyup sabaha kadar uyanmadı. Bu arada biz de Can ve CanLu uyuduktan sonra Şengülle evde bırakıp her akşam yemeğe çıkabildik.

Can değişik oyuncaklar, değişik bir çevre, yaşıtı bir arkadaş, parklar arasında daha mutlu olamazdı. CanLu'yu biraz sert sevdiği (hatta dişlerini sıkarak) ve oyuncaklarını elinden almak için saniye kaybetmediği için CanLu'yu bazen sinirlendirse de, yaşıtlarıyla olmak çocuklara da iyi geldi diye düşünüyorum. CanLu, Can'ı öpmek için süt içtiği, dolayısıyla Can'ın hareket etmediği zamanları kolladı.

Bir öğleden sonra da Kezi, Siaka, Muhamed ve İbrahimle buluştuk. Tüm öğleden sonra Can, Muhamed'in elini bırakmadı ve yüzünden gülümseme eksilmedi. Muhamed'in her gülümsemesine kikirdemeyle karşılık verdi. Bu arada önce Big Ben, Westminster ve sonra St James parkında kuşlar ve sincaplar arasında keyifli bir yürüyüş yaptık. Muhamed 9, İbrahim 5 yaşında kocaman olmuşlar!

Güzel yemekler, Hamleys'de çılgınca oyuncaklar arasında koşuşturmaca, Kensington Park'da kumlarla oyun, Oxford str'de alışveriş, çay keyfi, kahvaltı, butiklerde gezinti, arkadaşlarla sohbet derken Londra gezimiz çabuk geçti. Keşke bir günümüz daha olsaydı demekten kendimizi alamadık. Ama bir gün de bize yetmeyecekti anlaşılan. Kaan, bu ay eğitim için gittiğinde Londra'nın tadını biraz daha çıkarabilecek.

En zorlandığımız zaman, ilk günümüzde pusetle gezmeye alışık olmayan Can'ı yağmur altında pusette kalmaya ikna etmek, edemeyip bir elinde şemsiye kucakta taşımak oldu. Neyseki sonraki günlerde hem yağmurun olmaması, hem de Can'ın pusete alışması işleri kolaylaştırdı. Baston puset yerine Bugaboo'yu götürmüştük. İçinde uyuması ve gezmesi Can için çok rahat oldu. Metro çıkışında merdivenlerden çıkmak güç olsa da, biz daha yardım istemeden mutlaka yardım teklif eden birileri çıktığı için sorun yaşamadık.

Bir akşam iş çıkışı saatinde eve dönmeye kalkınca 4-5 trenin kapısının açılıp kapanıp binemeden gidişini görmek durumunda kaldık. Bu arada Can'ın dili çözülmeye başladı. Önce tavuk çağırır gibi trenleri çağırıyordu " Ge, gee, gee, gee..." Yeni bir tren geliyor, kapı açılıyor, biz kalabalığa girmeye teşebbüs bile etmeden tren gidiyordu. Can bize bakıp "gittiiii..."diyordu.

Seyahatler çocukların en çok şey öğrendikleri dönemlermiş. Kitaplarda gördüklerinin gerçek olduklarını görmek, bazı ilklerle karşılaşmak ve anne-babayla uzun uzun konuşmak, vakit geçirmek için fırsat. Londra tatili boyunca Can, trene, otobüse ve metroya binmekten çok keyif aldı. Uzun uzun kapıların açılıp kapanmasını, yeni yolcuların binmesini ve inmesini seyretti.

Biz arkadaşlarla olmanın tadını çıkarken, Can da yeni kelimelerin ve eklerin tadını çıkarıyordu. Can son olarak tatille ilgili şunları söyledi: "açtııım, kapattııım, attııı, gittiii..."

Can kuzenleriyle