Ailemin kutu kutu hayatları var bu blogda. Keyif aldığımız yemek, gezi, kitap, annelik... hakkında herşeyden biraz.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Çocuklar büyüyor

Yarın işe geri dönüyorum. 7 aylık ara sona erdi. İçimde uzun süredir bir huzursuzluk, bir kıpırtı...  Can ve İdille yeterince vakit geçiremedim hissi, ne kadar hızla büyüdüklerinin farkına varma ile karışık bir hüzün var. O kadar ki son 10 gündür her şey gözlerimi sulandırıyor. Acaba her 2 çocuk sahibi anne aynı şeyleri hissediyor mudur? Sanki ikisine de zamanını yettiremiyorsun ve bundan sonra da işle birlikte yettiremiyeceksin gibi bir his. Can'ın ne bebekliğinde, ne çalışırken böyle bir hisle başetmem gerekmemişti.

Bugün iznimin son gününde yine Can'ın okuluna gidip onu uzaktan izledim. Müdür'ün odasından bıcır bıcır konuşup başka çocuklara nasihat vermesini, kendi kendine şarkılar söylemesini dinledim. Sınıfta arkadaşlarıyla yaptıklarını seyretmenin tadını çıkarıp kapıdan bir kedi gibi sıyrılıp gözükmeden çıktım.

Eve geldiğimde son günlerde yuvarlanmaktan dönme dolap olan ve sürünme talimleri yapan bebeğim İdil uyanmıştı. Artık sürünmeye çalışmanın ötesinde yarı emekleyerek uzaktaki oyuncaklara bile yetişmeye başlamıştı. Evde son günümde de olsa yenilikleri ve ilkleri karşılamak ne güzel.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Kuşumuz doğdu

Son 6 aydır yazmamamdan da anlaşılacağı gibi minik kızımız doğdu ve hatta kocaman oldu bile! İstanbul'da baharın kendisini hissettirmesini beklerken 22 Mart 2013 Cuma günü İdil kuşumuz doğdu. Pozitif doğum hikayelerine bir yenisi daha eklendi.

Sancılar başladığında nerede olacağım, Can etkilenecek mi diye düşünürken en iyi zamanı kendisi tespit etmiş. Canla bol bol oynayıp yorulduğum Cuma akşamı Can erkenden 8.15'de uykuya daldı. Sancılar ise 15 dakika sonra kendimi yorgun hissettiğim için uzandığım için yatakta başladı. Ben ilk sancıları hissettiğimde sancıların arasında kaç dakika olduğunu anlamaya çalışırken ilk doğumun hızından ve Cuma akşam trafiğinden endişelenen Kaan hala çıkmak için hazır olmadığım için panik içinde söylenmeye başlamıştı bile.

Böylece hızla hastaneye hareket edip doktorumu yoldan haberdar ettiğimde saat 9'du. Can sabaha abi olarak uyanacağından habersiz, bakıcı ablasıyla evde kalmış mışıl mışıl uyuyordu. Kaan, bu kez de haklı çıktı: Sancılar yine hızla sıklaşmıştı ve yolda konuştuğum doktorum da acilen hastaneye gitmemi istiyordu. Ve tabi ki Cuma gecesi trafiği kötüydü. Adım adım ilerleyen trafikte Büyükdere caddesinde bir polis otosuna yaklaşıp durumu anlatınca kendimizi polis anonsu eşliğinde Mecidiyeköy'e kadar polisleri takip ederken bulduk. Ben bir yandan derin nefes alıp verirken bir yandan polis anonsundaki "Puff pufff! 34 XX yolu açın!" gibi cümleleri duyuyordum. O haldeyken bile güldüren bir durum. Sayelerinde 9.30'da hastaneye varmıştık.

NST bağlama, muayeneler ve damar açma arasında doktorumu beklerken "garson rakıma kaç buz istediğimi soruyordu ki tam zamanında aradınız" diyerek bana gülümseyen doktorum kapıda gözüktü. İnsan doktoruna güvenince doğurmuş kadar olmasa da bir rahatlama oluyor:)
Sancılar arasında sabit olarak durabildiğim 2 dakikada epidüralin yapılması ve anında sancıların hissedilmemesi nasıl bir buluş! Can'a doğumumda her şey hızlı geliştiği için epidürale zaman kalmamıştı. Annem ve babambu kez hastaneye yetiştiler. Koridorda yürüyüşleri tamamlayıp doğumhaneye geçerken fotoğrafçımız da kapıda gözüktü. Belli ki önceki doğumun hızını anlattığım halde herşeyin bu kadar hızlı gelişmesini  beklemiyordu. Öyle ki doğumhanede de yeterince fotoğraf çekemediği için sonrasında üzüldü. Oysa biz kısa sürmesinden yana gayet mutluyduk.

Sonunda 11.30'da İdil'i kucağımıza almıştık. 2.900 gr buruş buruş vücudunu görünce tıpkı daha önce Can'da yaşadığımız gibi Kaanla gözlerimiz doldu. İkinci kez doğum anını birlikte yaşadığımız halde doğum ve elimizde tuttuğumuz bebeğin inanılmaz gelmesine engel olamadık. Çok daha küçük bir bebek beklerken bebeğimizin 3 kiloya yaklaşmasına da ayrı sevindik.

Kaan Can'ı gece yalnız bırakmadı ve ertesi sabah birlikte geldiler. Can her zamanki samimi gülümsemesiyle ve elinde İdil için evden getirilmiş oyuncaklarla İdil'i sevmeye başladı.

Tabi İdil de 9 ay boyunca boş durmamıştı . Bir çanta içinde Cars çizgi filminin 6 karakteriyle gelmişti. Hemen hediyeler açıldı. Aylardır hayali oynadığı karakterlerin gerçekleriyle oynarken zihinsel olarak hastaneden çoktan uzaklaşmıştı.

İlk aylar İdil'in hayata, bizim bebekli hayata alışmamız, sonra iki çocukla hayata alışmaya çalışmamızla zaman hızla geçip gidiyor. İdil, neredeyse oturmaya başlamış, sebze çorbalarını yerken ve böylece yeni dönüm noktalarını karşılarken sonunda bebeğimizin doğumunu da yazıya dökebiliyorum.

19 Mart 2013 Salı

Bebek odaları için fikirler - kuşevleri, sarılar, griler...

Küçük Hanım'ın odasından
 
Kuşları seviyorum. Benim için özgürlük, sevgi ve hayal gücünü temsil ediyor. Kızım olursa odasında kuşevleri ve kuşların olacağına karar vermiştim. Ve pembe bir oda olmayacağına da. Duvarı için kuşevlerini seçip istediğim desenlerde ve renklerde boyattım. Rengarenk yapıştırma kuşlar ve renkli perdemizle içinde sarılar, yeşiller, maviler olan odamız hazır.  Gecikmeli tamamlayabildik ama Küçük Hanım çok hareketli olmasına rağmen, çıkmak için sabırlı olduğu için sorun olmadı. Aşağıda da beğendiğim kuşevlerinden, bebek odalarından seçmeler:

 
 
 
 

Kız ya da erkek son dönemde gri ve sarı kombinasyonu odaları çok beğeniyordum. Yerimizin dar olması, içinde hali hazırda başka eşyalar olması ve bol kirişli duvarlarımız nedeniyle gri duvarlardan çekindim ama aşağıdaki gri ve sarı kombinasyonlu odalar benim ilgimi çekmişti. Mavileri ve pembeleri tercih etmeyenlere ilham verebilir:

 



  

15 Mart 2013 Cuma

9 aylık hamile ne demek ?


Hamileyken haftalarla konuşmaya alıştığınız için kaç aylık hamilesiniz sorusunu cevaplarken duraksıyorsunuz. Ama son haftalara geldiğinizde artık cevaplarken duraksayacak bir şey kalmıyor. 

Son haftalarda şöyle hissediyorum:
- Sabah enerjik kalkıyorum ama akşam 9'da pilim bitmiş oluyor.
- Beni güzel uykumdan uyandırabilen tek şey gecede 3-4 defa tuvalet molası.
- Gün içinde en mutlu olduğum an tuvaletten çıktığım, en mutsuz an ise tuvalete yürüme çabasında olduğum o an olmalı:) Sanki saatlerdir tuvalete gitmiyormuşum ve tuvalete yetişemeyecekmişim hissiyle yürüyemiyorum. Daha doğrusu klasik penguen hamile yürüyüşüyle 2 yana sallanarak karnımı tutarak endişeli bir şekilde yürürken, dışarıdan ne kadar komik gözüktüğümü düşünüyorum.
- Küçük kuşumuzun az kilo alması nedeniyle yemek yemediğim/ yiyemediğim dakikalarda hissettiğim suçluluk.
- Akşamları ayaklarıma, ayak bileklerime ve bacaklarıma bakıp, bu Fred Çakmaktaş ayakları benim mi sorusunu soruyorum.  Bebeğin büyümesiyle kan dolaşımı yavaşladığı için çorap izinin tamamen silinmesi saatler sürebiliyor.
- Fotoğraflardaki yüzüme bakıp, bu ben miyim diye soruyorum. 2. hamilelikte herkes ne kadar az fotoğraf çekildiğini söyler ve bebeğin ne kadar az fotoğrafı olduğundan. Bizde de durum böyle olunca profesyonel fotoğraf çektirmeye karar verdim. Pazartesi günü fotoğraf çekimi sırasında bu çekim daha erken olmalıydı diye düşünmeden edemedim. 9 aylık hamile için fotoğraf çektirmek için bile olsa farklı pozisyonlarda olmak yorucu olabiliyormuş. Bir de nasıl göründüğümü merak ediyorum.
- En ufak ağrı, sancı acaba bugün büyük gün mü diye şüphe uyandırıyor.
- Günün en önemli işleri arasında yatakta bir taraftan bir tarafa dönmek ve rahat pozisyonu bulmak geliyor.
- Birkaç saat telefonunuz ulaşılamaz olunca veya planlanandan geç bir yere ulaşırsanız herkes (en çok da anneniz) doğurduğunuzu düşünmeye başlıyor.
- Karnınızı oturduğunuzda tabak koymak için kullanabiliyorsunuz...

Son haftalarda hep yapılacaklar listem uzayıp gidiyordu. Evdeki eksiklerin birkaç gün önce tamamlanmasıyla Can'ı okula getirip götürme ve ufak alışverişler dışında koşturma tamamlandı. Can, her gün (yarım gün) okula gitmeye başladı ve rahatlıkla okul kapısında içeri giriyor (masaya vuruyorum). Hatta okuldan çıkması kimi zaman zor olabiliyor.

Oyuncakçıda belki kardeşinin ona bir oyuncak getirebileceğini söylediğimde, "ama İdil alamaz ki..." diye mutsuzlukla bana baktı. Küçük kardeşin gelirken oyuncak getirmesine gerçekten çocuklar inanıyorlar mı bilemiyorum ama bizimki daha 3 yaşına gelmeden sorgulamaya başladı:)

Bebek odaları, çocuk odaları için balonlar ve ponponlar...

Etsy- AContinualFeast
Oğlanlara sıcak hava balonları, kızlar için ise kuşlar ve kuşevleri benim favorim. Çocuk ve bebek odalarında sıcak hava balonları için kumaş, dönence, duvar kağıdı, resimleri içeren sonsuz seçenek var. Bebek odası için gezintilerim sırasında yine Apartment therapy, Etsy, Pinterest'de beğendiklerimden bazılarını buraya ekledim. Kimbilir belki günün birinde yine bulmam gerekir:
Casadeco wallpaper
Casadeco  Louise et Tom wallpaper collection

Etsy- Belle and Boo

Etsy-Lovely Symphony

Etsy-Felt loved
 
daisyandbumpnurseryart
Kumaşlar Etsy -himenana
Bebek ve çocuk odalarında karnaval havası estiren diğer bir dekorasyon unsuru olarak ponponları ve fenerleri uzun süredir gözüme kestirmiştim. Önce hastane odasını şenlendirmek için, sonrasında da küçük hanımın odasında kullanmak üzere rengarenk ponponlar iyi fikir.
 



 
 


7 Mart 2013 Perşembe

Can'ın "Komet"i ve diğerleri

Can'ın garajı
Can'ın uzun süredir ağzından eksilmeyen bir kelimesi var. Kendi kendine uydurduğu konuşmaları zaten var. (Klinklin klanı k.... gibisinden:) Muhtemelen Kaanla aramızda anlaşılmamak için İngilizce konuştuğumuz için, o da kendince bir dil geliştirdi. Ama bu kelime; "Komet" aylardır sabit olarak değişik yerlerde kullanılıyor. Kendi kendine konuşurken duyuyorum:

- Hadi Komet'e gidelim...
- Bu arabanın Komet'i..
- Can bu ne? - Bu biiiir Komet....

Biz de o kadar alıştık ki arada cümle içinde kullanabiliyoruz.

Bir de en sevdiğim kelimelerinden bir tanesi: "Ko-ko-kocaman" yani koskocaman. Ko-ko-kocaman bir araba gördüm diye gözlerini açarak anlatmaya başlıyor.
Çok heyecanlı konuşurken, "ondan sonra..." diye cümleleri birbirine bağlamasına, sabahları uyandınca "anne, gelebilir misin, sabah oldu mu, yatağınıza gelebiliii miyim"lere devam etmesine bayılıyorum.

"İçeriye gidelim mi, ne dersin?" yine Can klasiği bir cümle.

H harfini de henüz bulamadık. Süt yarışında bağırırken duyuluyor: "Akeeeem Bey, ben bitiriyorum"
En çok da "Aaayııı(hayır), ayıııı, olamaz" diyor.

TV ve Arabalar:  Televizyon hayatına geç girdi. Hatta hala tam olarak girdi denemez. Haftada birkaç gün çizgifilm seyrediyor. İzlediğim çizgifilmler o kadar anlamsız ve değiştirmek isteyeceğim o kadar çok şey var ve her zaman da yanında olmadığım için minimumda izlemesini tercih ettim her zaman. Calloui en favori karakterim olduğu için onun DVD'sini aldım. bunun dışında Arabalar filminin karakterlerini ise kuzenlerinden takip ediyordu. Bir kez izlemesi Arabalar'ın müptelası olmasına yetti. Karakterlerden hiçbirini almamıza rağmen, kırmızı bir araba Şimşek, grisi Gizli Ajan, elindeki bir kamyonet Mater, evdeki treyler Mac olabiliyor. Ekmeğini adeta taştan çıkarıyor. Böylece kardeşinin gelirken Can'a güzel bir Arabalar seti getirmesine karar verdik. Hastane çantamla beraber unutmadan hediyeyi de hazırladık. Hiçbir oyuncak, hiçbir aktivite, arabalar kadar cezbedici değil.

Kardeş: Can kardeşi olacağını her ortamda ilan ediyor. Doktoru Can'a kardeşinin ismini ne koyacağını sorduğunda Can'ın cevabı netti. "Koyduk bile" Şimdilik kardeşinin çok küçük bir bebek olacağını, konuşamayacağını, yürüyemeyeceğini  ve ona nazik davranması gerektiğini biliyor.

Okul: Okula alışma süreci uzun sürdü. Doğum iznine ayrılıp da ben okula bırakmaya başlayınca teşhisi koyabildim. Müdür'ün söylediğine göre çok defa anne, baba, anneanne sendromu yaşamakla beraber dede sendromunu ilk kez yaşıyorlardı. Sabahları bir türlü birbirlerinden kopamamamaları, babamın Can'ı üzmemek istememesi ve Can'ın da bunun farketmesi ve işi biraz suistimale götürmesi sonucu babam uzun süredir anaokuluna devam ediyordu. Ben ilk gün öğretmenleriyle tanışıp gideceğimi, daha sonra ise günaydın dedikten sonra gideceğimi, annelerin babaların okula giremeyeceğini söyleyip uyguladım. Kapıdan tutarlı bir şekilde çıkınca ve bunun normal uygulama olduğunu anlayınca kabullendi gibi gözüküyor 3 günlük tecrübeme göre. Öğretmenleri Can'ın farkındalığının yüksek olduğunu söylüyorlar. Her yapılanı, her cümleyi net olarak algılıyor.

Haftasonu okula gidiyor musun sorusuna "bazen gidiyorum" diye cevap verdiğinde, Can'ın haftanın 3 günü okula gitmesinin çok da akıllıca olmadığını düşündüm. Bu durum da adaptasyonunu engelliyor olabilir. Bu hafta her gün götürmeyi deneyeceğim. (37. haftasında bir hamilenin giydirme, kahvaltı ettirme ve arabaya bindirme konusundaki performansına bağlı olarak...)

Bakıcı değişimi: İlk kez bir kaç gün önce yatılı bir ablamız oldu. Can evde akşamları da kalan fazladan birisinin olmasına tahminimden daha çabuk adapte oldu. En azından bizden çabuk olduğu kesin. Yine de tepkisiz değil. Fatoş bu hafta yeni ablayla evdeydi, Can da yarım gün okuldaydı. Dolayısıyla asıl adaptasyonu önümüzdeki hafta görebileceğiz. Yeni ablasına oyun arkadaşı, abla, evde anneye yardımcı desek de konuşurken ablanın "yeni bakıcı" olduğunu söylemesi çocukların 3 yaşına gelmeden her şeyi ne kadar net olarak algıladıklarının bir göstergesi.

15 Şubat 2013 Cuma

Hamileyim, iliklerime kadar

Son haftalar mutfakta tadilat, boya-badana, işte ise işleri yetiştirmeye çalışma telaşı içinde hızlı geçti. 10 gün kadar evden uzakta kaldık. Ama sonunda evdeyiz, mutluyuz. 34. haftanın bitişiyle artık geri sayıma başlamak istiyorum. Henüz doğuma hazır hissetmediğim için biraz işten uzakta kendimle vakit geçirmek istiyorum. Bu hafta işten ayrılmayı planlamıştım ama bitmeyen işlerden gelecek haftaya kaldı.

29. haftadan itibaren hamileliğimin seyrinde değişikliklikler oldu. Detay ultrason sırasında bebeğe giden sol kanalda bir sorun ("notch") tespit edilmişti. Bu nedenle, bebeğin beslenmesinin ve büyümesinin yakından takip edilmesi istenmişti. Can'a hamileliğimde de aynı teşhis vardı ve büyümesinde hiçbir sorunla karşılaşmamıştık. Ancak, bu kez 29. haftadan itibaren bebeğin büyümesinde yavaşlama ve olması gereken haftayla içinde bulunduğu hafta arasında 1,5-2 haftalık fark olduğu görüldü. Böylece, doktor daha sık kontrollerle -2 haftada bir- bebişkoyu takip etmek istedi. Tavsiyesi bol protein, karbonhidrat, kilo aldırıcı yiyecekler ve istirahat ile bebeğin kilo alımını hızlandırmak oldu. Senaryolar arasında farkın 3 haftaya çıkması durumunda bebeğin alınması ve dışarıda beslenmesinin sağlanması bulunuyor. Bu nedenle, son 1 ayda 4 kilo aldım. Kendimi hızlı kilo alımından balina gibi hissediyorum. Ama küçük hanım hala minimum düzeylerde büyüyebiliyor.  34. hafta akciğer gelişiminin tamamlanması önemli bir gelişme. 33. haftasında 1,770 gr olmuş. Bir sorun olmadan son haftalardaki hızla büyürse bile 2,5 kilo civarına ancak gelebilecek gibi gözüküyor. Bebeğin 2,5 kilonun altında olması durumunda doğum travması (bebeğin doğum sırasında zarar görmesi ihtimali) nedeniyle doğal doğum yapılması tavsiye edilmiyor.

İnsan herşeyin rutin gitmesini beklerken ve buna kendini hazırlarken haliyle canı sıkılıyor. Son haftalar bir yandan koşuşturmalar arasında bu duruma alışmaya çalışmakla geçiyor. Akşamları ayaklarım şişiyor ve otururken, yatarken bile rahat edemiyorum. Tuvalet sıklığım jet hızında. Kısaca, kendimi özellikle akşamları iliklerime kadar hamile hissediyorum. Akşamları Can'a vakit ayırmak isteyince, her ne kadar Kaan sürekli destek olsa da uyku saati ritüelleri, gece uyanmaları, evin toparlanması sonrası yorgun hissediyorum. Bu nedenle de işten planladığımdan erken ayrılmak istedim. Ama Cuma günü itibariyle henüz başarılı olamadım:)

Neyse iyi tarafından bakarsak işlerimi toparlıyorum, evde tadilat bitti ve eve döndük. Kaan yeni işine başladı, adapte oluyor. Birkaç haftaya bebeğin odası oturmuş olur. Daha da güzeli Can kardeşinden bahsediyor. Okuduğumuz kardeş konulu kitaplar sonrası eve bir bebek geleceğini idrak etmiş gibi gözüküyor. Okuduğu kitaptan etkilenmiş; Kardeşi Can'a tam olarak abi diyemeyeceği için "apii, apiii" diyecekmiş.

Hergün görmemize rağmen her sabah gözmüze daha da büyümüş geliyor. Mantıklı cevapları sonrası şaşkınlık içinde Kaanla bakışırken buluyoruz. Can, canımız. Şimdi en küçük canımızı bekliyoruz.

9 Ocak 2013 Çarşamba

2,5 yaşında neler bekler- Biberonu bırakma, uyku sorunları ve okul

Can Bey'in 2,5 yaş halleri ve gelişmelerini yazmaya devam ediyorum. Son dönemde blogu yazmaya vakit bulamayışım da daha çok bu konularla ilgilenmekten:

Biberonu bırakma ve uyku sorunları:
Can uzunca bir dönem gerçekten kendi başına uyuyabiliyordu. Sonra nasıl oldu da süt uyku saatine girmeye başladı tam hatırlayamıyorum. Açıkçası, yatakta sütle uyku bizi, biz evde olmadığımızda büyükanne ve dedelerin işini çok kolaylaştıran  bir yöntem oldu. Tam anlamıyla emzik gibi kullanmasa da uykuya geçiş için bir araçtı.

Uzun süredir yatakta süt içmemesi konusunda adım atmak istesek de bakıcısının değişmesi sonrası gündüz uykusunda da süt içmeye başlaması veya bol süt tüketmesinin bize cazip gelmesi gibi nedenlerle geciktiriyorduk bu geçişi. Kardeşiyle ilgili görüştüğümüz psikolog, bebek gelmeden biberondan uzaklaşmasını tavsiye edince bir anda kararı aldık. Bir akşam biberonun ucunu biraz kestik ve eskidiği için yırtıldığını anlattık. 1-2 gün içinde biberonun ucunun artık yırtıldığını kabullendiği ve eski keyfi bulamadığı için biberonu aramadı. Kararımız çok hızlı olduysa da geçiş hızlı olamadı. Arkasından uyku saatinde zorlu günlerimiz başladı!

Her ne kadar biz kardeşin gelişiyle bırakmaya karar vermiş olsak da, öncesinde de neden biberonu bırakmalı konusunu değerlendiriyorduk. İnternette araştırdığınızda bu konuda zıt uç görüşler var. Kimisi çocuklarının 3-4 yaşına kadar biberonla uyuduğunu, bir sorun yaşamadıklarını anlatıyor. Bunun müdahale edilmemesi gereken bir ihtiyaç olduğunu savunanlar var. Ayrıca tıpkı bebeklikte emzikle olduğu gibi, anne-babalar için hayatı çok kolaylaştıran bir şey şüphesiz. Diğer avantajı ise biberonla çok daha fazla süt içme motivasyonu olduğu için gelişme çağında süte doyuyor olması. Biberonu bırakınca, normalde içtiği sütün yarısını bardakla tüketebilmesi için yarattığımız oyunların ve yarışmaların sınırı yok! 

Diğer tarafta ise 1,5-2 yaş gibi biberonun mutlaka bırakılmasının gerektiğini savunan uzmanlar ve aileler var. Aslında kendi kendine uyumayı öğrenebilmesi için yatakta süte hiç başlanmaması savunuluyor. Ayrıca, dişlerini fırçalamadan sütle birlikte uyuduğu için dişleri çürümüş olan çocuklarından örnek veren pek çok anne-baba da var. Dişlerin biberonla bozulacağı iddiaları var.

Benim görüşüm çocuğun illa da biberondan kopmaması, ama uyku saatinde de içmemesi yönündeydi. Ama gelişmeler tamamen bırakmaya götürdü.

Biberonu bırakmamız sonucunda 8:30'da iyi geceler öpücüğünü ver, biberonu sana uzatsın ve uykuya dalsın rutinin yerini, oldukça heyecanlı yeni bir rutin aldı. Artık uykuya dalmasına yardımcı bir araç olmadığı gibi, yatak korkulukları da olmadığı için kuşlar kadar özgür evde dolaşabiliyor.

8:30'da yatağa yattıktan sonra yaklaşık 45 dakika süresince yatakta hareketsiz tutmaya ikna, bizim yatağımızda yatmamaya ikna, biraz masal, biraz sırt kaşıma derken bizim bile sonunda yatmak isteyeceğimiz yorucu bir süreç yaşanıyor. Eskiden olduğu gibi akşamları büyükanne ve dedelere emanet edip onların uyutmasını ummak da bu son dönemde hayal oldu. Dün yatağa yattıktan sonra 20 dakika sonra uyuduğunda mutluluktan ne yapacağımızı şaşırdık. Anne-baba olunca insan gerçekten küçük şeylerden mutlu olabiliyormuş...

Yaklaşık bir aydır, dişleri fırçaladıktan sonra evde koşuşturma başlıyor (sanki öncesinde yokmuş gibi) 8:30'da evin tüm ışıklarını kapatıp ailecek uykuya gidiyoruz. Kaan, Sarman Kedi hikayeleri çok tuttutuğu için Can'ı uyutmak üzere odasına geçiyor. Ama artık Sarman Kedi hikayeleri de kesmiyor.

Gece uyandığında da koşarak yatağımıza geliyor. Onu tekrar yatağına yatırmak gecenin 3'ünde ayrı bir enerji gerektiriyor. Son dönemlerde beni istemediği için babası ile bazen 1-2 saat boyunca neden kendi yatağında uyuması gerektiği konusunda uzun konuşmaları duyuluyor. Bazen ise sessizce Kaanla aramıza kıvrılmış uyurken buluyorum.

Okula dönüş:
Yazın Can haftada 2-3 gün oyun grubuna başlamış, 3 hafta boyunca arkasına bile bakmadan mutlu mesut oynamıştı. Sonra ağlama krizi ve tatilin araya girmesiyle bir türlü tekrar başlayamamıştı. Aslında biz cesaret edip de başlatamamıştık demek daha doğru olur. Sonunda en yakın arkadaşı dedesinin İstanbul'a dönüşüyle yaklaşık 3-4 hafta önce okula başladı.

Babamın arkadaşlarıyla konuşurken verdiği cevap, durumumuzu özetliyor:
"Torunla anaokuluna yazıldım, devam ediyorum."

Son haftalarda babamla gidip, gözü sürekli babamda olmak üzere defalarca yanına gelerek 2-3 saati anaokulunda geçiriyor. Yaşıtlarının olduğu sınıfta kalmak istemeyip diğer sınıflarda geziyor, arabalarla oynuyor, dedesine birşey söylemek için ziyaret ediyor. Yani okula henüz başladı demek için erken, ama en azından başladı.

Okuldan artık yeter denilene kadar da bu şekilde devam edecek gibi gözüküyor. Sürekli dedesine bağımlı olmasını istemediğimiz için okula gittiğinde birkaç gün bakıcısı veya anneannesi yanında kaldı. Okuldan da tavsiye edilen, okula gitme ve okulda kalma konusunda kararlı ve tutarlı olunması. En son derste 2-3 kişilik yaşıtı bir grup oluşturarak Can'ı oyuna dahil etmeleri, yaklaşık 45 dakika boyunca Can'ı oyalamış.

Yine kar nedeniyle İstanbul'da eğitim ve öğretime bir süreliğine ara verildi. Can'ın kısa eğitim hayatı için fazla uzun bir ara:)

Değişken ruh hali ve Ağlamak güzeldir

Can'ın son dönem gözle görülen değişikliklerinden biri de değişken ruh hali. Son ayımız biraz manik depresif diyebilirim. Mutlulukla uyanıp 2 dakika sonra dudak dışarıda omuz silkmeye başlayabiliyor. Akşam anneye aşkla uyuyup sabah nefretle uyanabiliyor veya tam tersi baba için geçerli. Bir anda seni istemiyorumlar, dedem gelsin veya Fatoş gelsin diyor. Sonra ardından Fatoş seni sevmiyorum diye bakıcısını itiyor. Tam deli işi:) Bazen de nedensiz huysuzluklar ve olmayacak konulardan ağlama krizleri başlayabiliyor. Bu huysuzluğun ve değişikliğin bir kısmı şüphesiz hastalık halinin verdiği keyifsizlik. Diğer nedeni ise, pek anlamlandıramadığı kardeşin olacak haberine verilen bir tepki belki de.

Biz fazla tepki göstermeden, yargılamamaya çalışarak anlamaya çalışıyoruz.  Bazen empati kurmakta zorlandığımı ve sabırsız davrandığımı farkediyorum. Aslında ona karşı gösterdiğimiz her tepki, cümle, hareket ve sabırsızlığın kısa süre sonra çocuğumuzun tepkisi haline geleceğini kimi zaman unutuyoruz.

Dönem dönem Ntv sunucusu Esra Sert'in yazılarını takip etmeyi seviyorum. Sanıyorum kızı Can'dan yaklaşık 6 ay kadar ileride bir dönemde. İfadeleriyle, hissettikleriyle, muhtemelen yetiştirildiği tarz ve yetiştirmek istediği tarzla günümüz acemi annesini çok iyi yansıtıyor. Canla yaşadıklarımızı ve kendimi görüyorum yazılarında.

Ağlamak güzeldir yazısında da çocukların ağlama krizlerinin stresi boşaltma yöntemi olduğunu açıklamış ve nedenleri ile yapılması gerekenleri Amerikalı yazar/psikolog Aletha Solter'in görüşleriyle aktarmış:

Ağlamak Güzeldir
http://www.ntvmsnbc.com/id/25383120/

7 Ocak 2013 Pazartesi

Lady Bam bam

Bugün İstanbul'da kar yağıyor. İstanbul'da tüm kış kar yağan 2-3 günden birindeyiz ve manzaranın tadını çıkarıyorum. Aylar önce kar lastiğimin takılmış olması gerekirken 2 gün önce takılmadığını -şans eseri- öğrendiğim için Kaan'ın şöförlük yapmasıyla daha da keyifli bir gün geçiriyorum.

Küçük kızımız 29. hafta içinde ve büyümeye devam ediyor. Ona Bambam diyorum çünkü genelde içimde hissettiğim, duyduğum ses bu. Sabah uyandığımda, bilgisayar karşısında çalışırken, yemek yerken, toplantıda, akşam TV karşısında, gece yattığımda sanki karnımda rahat etmek için taklalar atıyor. Umarım gelmek için sabırsızlanmıyordur. Çünkü daha yapacak çook iş var!

Evde neyi nereye yerleştirmeliyiz, ne almalıyız konularını konuşmaya başladık. Haftasonu ilk kez küçük hanım için minik tulumlar, bluzler aldım. Pembe almasam derken, mağazadan pembeler ve beyazlar arasında çıktım. Bu arada oğlan annesi olarak gözüm bir taraftan mavilerde, grilerdeydi.

Ocak ayının ilk haftası da geçti. İşten ayrılmama yaklaşık 8 hafta kaldı. Şubat'ta tüm raporlarımın sonuçlanması gerekiyor. Bir yanda evde mutfak tadilatı, boya-badana, bebeğin odası derken çok yoğun günler bizi bekliyor.

Psikologun Can'ın dil gelişimini 2,5 yaşına göre ileride bulması ve karnım çok büyümeden paylaşmamızı önermesi nedeniyle kardeş haberini yaklaşık 3 hafta önce verdik. Her ne kadar kardeş temalı kitaplarla ve örneklerle pekiştirmeye çalışsak da somutlaştırmakta güçlük çektiği bir gerçek. Bu nedenle en çok Lady Bambam doğduktan sonra Can'ın tepkisini merak ediyoruz.