Ailemin kutu kutu hayatları var bu blogda. Keyif aldığımız yemek, gezi, kitap, annelik... hakkında herşeyden biraz.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Viyana - ilk kaçamak



Schönbrunn
  Can olmadan ilk tatili yazmadan olmazdı, unutmadan eklemeliyim. Doğumgünüm nedeniyle 2 günlük bir kaçamak yapıp 9-10 Nisan'da Viyana'ya gittik. Can'dan ilk kez ayrıldığımız ve çok da içimize sinmediği için için bir gece kalmaya karar verdik. Uçak saatleri o kadar güzeldi ki çok uykusuz kalmadan sabah 10.30'da otelimize eşyalarımızı bırakmış, Viyana'nın ortasındaydık. Gerçekten ortasındaydık çünkü DO&CO oteli St Stephans meydanında yer alıyordu.

Hiç ummadığımız şekilde Viyana İstanbul'dan çok daha sıcaktı ve nerdeyse güneş üzerimizden hiç eksik olmadı. İlk Viyana ziyaretimizde herşeyi 2 güne sığdırmayı beklemiyorduk. Dolayısıyla yorulmadan keyifli bir hafta sonu geçirdik.

Cumartesi günü St Stephansdom sonrası Schönbrunn'da faytonla gezdik, paskalya öncesi kurulan markette rengarenk süslemeler arasında yürüyüş yaptık, Landmann Cafe'de öğle yemek yedik, alışveriş yaptık (tabi ki küçük beye). Akşam yemeğini Bitzinger Augustinerkeller'de yedikten sonra çok keyifli gözükse de otelin barında müzik dinleyemeyecek kadar yorgunduk. Pazar sabahı 6'da kalmadık :) Otelde manzaralı olduğu kadar lezzetli ve güneşli bir kahvaltı yaptık. Yürüyerek Sanat Müzesi'ne (Kuntsthistoriches museum) gittik. Bruegel'in tablolarına bayıldık. Demel'de kahve ve tatlı keyfi, Figlmuller'de schnitzel. Ne yazık ki mağazalar, Pazar günü kapalı olunca yürümekten yorulup çok vakit geçirmeden havaalanına geçtik.  Mutlaka daha fazla turistik mekan görebilirdik ama şehri rahat rahat gezebildiğimiz çok keyifli bir haftasonu oldu. Klimt eserlerini görme planımız başka bir ziyarete kaldı.

Ama Can'ı çok özledik!


Can'ın 11-12. ay halleri

Kaç kaç kaç oynarken...
İş yoğunlaştıkça yazmayı iyice boşverdim. Kutu kutu hayatlarımız devam ediyor ama yazmaya fırsat olmuyor. Eve gelince ancak Canla oyun (uyumamışsa), yemek, Kaanla biraz sohbet derken uyku saatimiz geliyor.

Baktım da en son diş buğdayını yazmışım. Ne tesadüf, değişen bir şey yok diş tarafında. 1 yaşımıza 2 hafta kaldığı halde Can'ın yeni dişi çıkmadı. Alttaki 2 dişini göstererek gülmesine bayılıyorum. Bir süredir belli ki dişleri kaşınıyor. Yürümeye çalışırken parmaklarımızdan koltuk kenarlarına kadar gördüğü her şeyi ısırmasından belli!

Son haftalarda her ne kadar elinden tutmadan yürüyemese de bayağı denge kazandı. Artık hafifçe elinden tutmamız yeterli oluyor. Her türlü sofra yemeğini yiyor, değişik meyveleri deniyor. Tabi bu denemeler sırasında yüzünde ufak alerjiler de oluşmuyor değil. Doktorumuz bu ufak alerjileri çok önemsememek gerektiğini, asıl alerjinin tüm vücuda yaygın oluştuğunundan bahsetti. Aksi takdirde bebeklerin hiçbir şey yiyemeyeceğini söyleyince biz de rahatlayıp domatesten çileğe en korkulan meyve ve sebzeleri denemeye devam ediyoruz.

Hayatımızda başka yenilikler de var. Örneğin öpücüğe kocaman bir öpücük sesiyle karşılık veriyor, beni işe el sallayarak uğurluyor, mamaaa diye ağlıyor. Yurtdışında yaşasak anne dedi diye sevinmem gerekirdi herhalde:) Ama gerçekten mama veya yemek istediğini farkedince sevincim kursağımda kaldı. Anne, daha çok da annemle vakit geçirmesi nedeniyle anneanne'ye benzer kelimeler duyuyorduk. Ama son haftalarda çok anlaşılır kelimeler çıkmıyor. Pardon, benim oğlum Elf dili konuşuyor. Evde her geçen gün artan arabalarıyla oynamaktan hoşlanıyor. Babası gibi araba merakı şimdiden başlıyor galiba.

Bu aralar çekmeceleri karıştırmak, her gördüğü deliğe parmak sokmak (konuşan kişinin burun deliğinden elektrik prizine...), kovalamaca oynamak, hareket eden her şeye tutunmaya çalışmak en sevdiğimiz aktivitelerimizden. Doktorundan ev emniyetiyle ilgili bilgilerin gelmesi boşuna değilmiş!